Bir günah kadar gizli, bir lanet kadar ürpertici korkunç bir hayal saklanıyordu karanlık bir mahzenin en ücra yerinde. Kimileri unutulduğunu düşünse de , ateşi hala yanıyor, sıcaklığı ise zihinleri yok ediyordu. Nefretin kanlı lekesi, "toz pembe" denen hayalleri zifiri bir karanlığa döndürmeyi başarmış gibiydi.
Tutku bazen ölüme giden kestirme bir yoldu. İnsanlar tutkuları ile hareket eder, bazen ise tutkuları için yaşarlardı. Kimilerinin aşkları, kimilerinin sevgileri tutkuları ile çoğalır, taşardı. Bir yâr, diğer yârin gözünden düşüp yaralanırdı bazen. Tutku hoyratlaşır, hoyrat esen rüzgardan feyz alır, insanları kendi uçurumlarından acımazsızca düşürürken çığlıklar ona armağan kalırdı.
Boylu boyunca uzanmış hayal kırıklıklarında yürürken insan, beşeri acılarını cebine koyup, kanlı ayaklarla hala kırılmış, yıpranmış, acıtan her şeyin üzerinden geçmeye devam ediyordu. Gayri nüktedan bir sima, iki anlamlı bakış arasında belki kaçamak bir gülümsemeyi yakalamak umuduyla, ciddiyetini bahşedilen hayatın acımasız tanrıçası olan nefrete döndürmüş, sorulmamış bir soruya cevap bekler gibi, manasını kaybetmiş satırlar gibi ümitsizce bakıyordu.
Hayat gerçekler ile anlamlıydı. Tutku bazen mantığı kaybettiriyordu. Ama gerçek hep bir yerde mutlakiyetini sürdüyordu. Zaman geldi, kayboldu gerçekler. Gerçek, yalan söyledi. Düşünebildi mi zihinler: "Gerçek, yalan söyler ise" ne olurdu ?
Sıcaklığı hissedilen hayal, karanlık mahzeninin ücra yerinden çıkmaya hazırlanıyor gibiydi. Zifiri hayaller, gün ışığını lekeliyordu ve umutların takatleri kalmamıştı. Tükeniyorlardı.Yorgun umutların dinlenmesi lazımdı belki de. Gün gelecek, şafak kadar korkunç ama hakkaniyet sahibi bir yürek hızla çarparken bu yozlaşmış dediğimiz hayatta, iyiliğin yüzyıllar önce ekilmiş tohumu filizlenecekti.
Bir son'un olmadığını düşünen insanlar, son'a gelindiğinin farkındalar mıydı ???
Ya da bu -zehirleyici- lezzeti en SON kim tadanacaktı?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder